2023’ün En Karışık Eleştirilere Sahip Filmi: Maestro
Film: Maestro
Yönetmen: Bradley Cooper
Senaristler: Bradley Cooper, Josh Singer
Süre: 129 dakika
Yıl: 2023
Tür: Biyografi, Dram, Tarih
IMDB Puanı: 6.6
Metascore Puanı: %77
Oyuncular: Carey Mulligan, Bradley Cooper, Matt Bomer
Bir sanat eseri soruları yanıtlamaz, onları kışkırtır; ve temel anlamı, çelişkili cevaplar arasındaki gerilimdedir. - Leonard Bernstein
Özet
Maestro, Amerikalı orkestra şefi, piyanist, yazar ve besteci Leonard Bernstein ile aktris Felicia Montealegre Cohn Bernstein arasındaki karışık ilişkiyi anlatmaktadır. Film birçok eleştiriye maruz kalsa da beklenilmeyen bir kalitede olduğunun ve yeterli değeri görmediğinin altını çizmek gerek. Oyunculukların muhteşemliği, görüntülerin detaylarıyla filmin dünyasının ekrandan yanınıza akması ve müzik şölenleri bu filmi öne çıkaran unsurlardan sadece birkaçı.
Leonard Bernstein kimdir?
Leonard Bernstein, 1918-1990 yılları arasında yaşamış dünya çapında tanınmış Amerika doğumlu ve eğitimli ilk orkestra şeflerinden biridir. New York Filarmoni Orkestrası’nın tarihteki en genç orkestra şefi olma şerefine yirmi beş yaşında nail olmuştur. Hatta The New York Times gazetesi Bernstein için “Amerikan tarihinin fevkalede yetenekli ve en başarılı müzisyenlerinden biriydi” demiştir. Aynı zamanda Bernstein’in bir Yahudi olarak II. Dünya Savaşı döneminde bu seviyede başarılara ulaşmış olması onun dehasının ayrı bir kanıtıdır.
Uzun yıllar New York Filarmoni Orkestrası’nın müzik direktörlüğünü ve dünyanın önde gelen orkestraların şefliğini yapmasının yanı sıra Batı Yakasının Hikayesi, Candide, Wonderful Town, On the Town ve Mass gibi çok ünlü birçok müzikal için müzik bestelemiştir.
Leonard Bernstein: İnsanları o kadar çok seviyorum ki yalnız kalmak benim için zor oluyor.
Oyunculuklar
Bu rolüyle beraber Bradley Cooper’ın iyi bir oyuncu olduğu gerçeğinin üstüne artık su dökülemez. Bu filme ve Leonard Bernstein’e verdiği değeri anlamak için filmin tamamını bile izlemeye gerek yok. Tam altı yıl boyunca bir orkestrayı yönetebilmek için orkestra şefliği dersleri alan Cooper, müzik sahnelerinin azınlığına rağmen bu özveriyi göstermiştir. Bernstein’in müzikal yeteneğinin bu kadar az sahnelenmesinin sebebi filmin asıl odağının Bernstein ile karısı Felicia Montealegre arasındaki ilişki olmasıdır.
Fakat bu odak farklılığına rağmen, bu özverinin meyvesi, gözlerinizi ayıramayacağınız, 6 dakikadan fazla süren Bernstein’in Ely Katedrali’nde 1973 yılında Londa Orkestrasını Mahler’in “Diriliş” Senfonisi No.2’si için yönettiği sahnede verilmiştir. Kamera, orkestra, koro ve solistler arasında akıcı bir şekilde dolaşırken müzik bütün bedenini ele geçirir ve müzik muhteşem yapı içerisinde yankılanırken hem filmdeki hem de filmi izleyenlerin ağızlarını açık bırakır.
Bernstein bu sahnede tutkulu ve terli bir şekilde, neşesinin doruk noktasındadır ve sizin onu gerçekten gördüğünüz ve anladığınız tek sahne budur. Bernstein, müzik ile hayat bulur ve müzikle birleştiğinde ortaya çıkan ışık insanların kalplerine o kadar dokunur ki insanları ona bağlar. O, müzikle hayat bulmakla kalmaz aynı zamanda müzik ile konuşur.
Kanımca Bradley Cooper yalnız film izlediğinizi unutturan bu sahnedeki performansıyla Bernstein’in ruhunu canlandırmayı başararak ödüllere ve alkışlara layık.
Felicia Montealegre: Beni durduran birçok şey var ama korku bunlardan biri değil.
Filmde oyunculuğu öne çıkan sadece Cooper değil, aynı zamanda Felicia Montealegre’yi canlandıran Carey Mulligan idir. Sanırım Mulligan’ın beğenilmeyen tek bir oyunculuk anı yok fakat Felicia’ya getirdiği hayat, insana sanki bu hikayeyi gerçekte o çoktan yaşamış hissiyatını veriyor.
Aynı zamanda Cooper ile Mulligan’ın kamera önündeki kimyası o kadar doğal ki, bu iki oyuncunun birer karakter canlandığı gerçeğini size unutturuyor. Filmin üç bölüme ayrılmasını aslında Mulligan’ın oyunculuğu sağlamaktadır. Bernstein’e karşı hissettiği kızgınlıklar, üzüntüler, sevinçler, özlem, sevgi ve aşk durumları, etrafına saçtığı enerjinin rengi ve başkalarıyla olan ilişkilerindeki ton değişikliği, Bernstein ile bir diyalog içerisinde olmasa bile ona hissettiklerini aktarmayı başarıyor.
Aslında filmin senaryosunda bir sürü olay var denemez, daha çok oyunculuklar filmi sürüklüyor ve Felicia ile Bernstein arasındaki ilişki süslenmiş bir durum hikayesi olarak ortaya dökülüyor denilebilir.
Bu iki büyük oyuncunun filmi omuzlarına yüklenmesine destek olarak filmi bir üst seviyeye taşıyan bir oyuncu daha var: Matt Bomer. Filmin ilk sahnesinde tanıştığımız, Bernstein’in klarnetçi ortağı ve o dönemki partneri, David karakterini canlandıran Matt Bomer, sahnelerinin azlığına rağmen izleyicinin kalplerine dokunmayı başarıyor. Bomer, özellikle David’in Felicia ile ilk kez tanıştığı sahnede ufak fakat içtenlikle dokunaklı bir performans ile göz yaşartıyor.
Senaryo
Film, aslen Bernstein’in evliyken erkeklerle sevgi dolu ilişkiler yaşamasını ve bu durumun karısıyla olan ilişkisine yansımasını ele almaktadır. Bernstein’in erkeklerle olan bu ilişkilerin sadece birer zevk meselesi olmadığı ve Bernstein’in onlara gerçekten aşık olduğu filmde pek de güçlü olarak aktarılamasa da karısıyla olan gerilimden bu çıkarımı yapmak oldukça mümkün. Özellikle filmin ikinci yarısında Leonard ile Felicia arasındaki kavgalar bunu ön plana çıkarmaktadır çünkü Bernstein’in hayatındaki erkekler görmezden gelinemeyecek durumdadır.
Eski sevgililer arasındaki yapmacık nezaketler ve oyuncuların mükemmel performansları, o nezaketlerin iki taraf için de ne kadar da zor olduğunu yansıtmayı çok iyi başarmaktadır.
Bu gerilimler, Cooper’ın filmin ikinci yarısında vites değiştirmesiyle daha gerçekçi ve etkileyici bir hal alıyor. Bu yarıda, eski sevgililerle olan karşılaşmalar Feliciaya değer görmediğini ve ikinci plana düştüğünü hissettirmeye başlar. Mulligan, Felicia’nın giderek artan hayal kırıklığını ustalıkla yakalar, sadece kocasının gölgesinde olmanın değil, aynı zamanda onun ilişkilerinin açıkça görülmesinin aşağılayıcılığını da yaşar.
Cooper ve Josh Singer, bu senaryo ile birçok eksiğe rağmen az ile çoğu göstermeyi çok ilginç bir şekilde başarmaktadır. Cooper’ın filmi, Leonard Bernstein gibi büyük ve gösterişli bir sanatçıyı ufak gösterişsiz detaylar kullanarak yöneterek bu kapsamlı başarıya ulaşması gerçekten takdir edilesi.
Felicia Montealegre: Dikkatli olmazsan yalnız yaşlı bir kraliçe olarak öleceksin.
Sinematografi
Filmin hissiyat olarak ayrıldığı üç farklı bölümü vurgulamak niteliğinde sinematografi de her bölümle değiştirmektedir.
Maestro’da ilk kısmı, filmin ilk bölümünün geçtiği 1943 yılında popüler olabilecek siyah beyaz bir film şeklinde sunulmuştur. Film, o zamanlar sadece 25 yaşında olan yardımcı orkestra şefi Leonard Bernstein’in konuk şefin hasta olmasıyla son dakika Carnegie Hall’da New York Filarmoni Orkestrası’nı yönetmek için çağrılmasıyla başlar. Bu anın önemini destekler amacıyla kamera, Bernstein’in üst dairesinden başlayan dramatik bir hava çekimiyle Bernstein’in ünlü tiyatro mekanının gişe katına doğru koşuşunu takip eder. Bu hava çekimi sahnenin sonuna doğru yavaşça yere yaklaşır, böylece Bernstein’in hayallerinden, havadan gerçekliğe, zemine ineriz. Kamera, bu çekim sırasında aynı zamanda Leonard’ın yüzündeki çocuksu heyecanı yakalamak için kimi zaman zoom yapar. Bu da Bradley Cooper’ın karakterin içinde tamamen kaybolduğunu gördüğümüz ilk andır, buradaki neşeli bir tiyatral havası ve gözlerindeki ışıltı ile o Leonard Bernstein olmuştur.
Bu sahne, görüntü yönetmeni Mathew Libatique’in bizi bir görüntü pınarına hazırladığının kanıtıdır. Ardından Carey Mulligan’ın canlandırdığı Felicia’yı tanıdığımız sahne gelir. Felicia otobüsten inerken sanki Leonard Bernstein’in müzikallerinden birinde bir kahramandır. Lenny ile aralarındaki kimya sarhoş edicidir, Libatique bunu avantajına kullanarak romantik çerçeveleme ve monoton doku ile seyircinin bu ilişkiyi en baştan desteklemesi sağlanır.
Cooper ve Mulligan’ın arasındaki kimya arasındaki atışmaları o kadar doğal gösterir ki insana senaryoyu takip ediyormuş değil de doğaçlama yapıyorlarmış gibi hissettirir. Böylece ne diyaloglar zorlama gelir ne de karakterlerin büyük kişilikleri. Fakat bunlar, Leonard Bernstein gibi büyük bir kişiliği sevmenin zorluğunun ve acısının gösterilmesinin önüne geçemez.
Bu zorluk ve acının tohumları siyah beyaz kısımda ekilse de ekinini Yeni Hollywood, “Technicolor” renk estetiğine geçerken izleriz. Artık orta yaşlı olan bu çift, Lenny’nin profesyonel azminin ve cinsel isteklerinin fazlalığıyla aralarındaki ilişkiyi dengelemeye çalışırken birlikte olmak onlara zor gelmeye başlar.
Burada Mulligan, havanın soğuyla karakterini de soğutmuştur, onu rahatsız eden sadece kocasının gölgesinde kalıyor olmak değil aynı zamanda da kocasının ilişkilerini aleni bir şekilde yaşamasının verdiği aşağılanma duygusudur. Cooper’ın sessizliğin ve sadeliğin bazen hikayeye en çok şey kattığını anladığını en güzel örnekleyen sahne, Şükran Günü’nde patlayan gerilimli bir tartışma sırasında arkadan geçen geçit törenindeki Snoopy balonudur. Belki aralarındaki tartışmanın çözülemeyeceğini bildiği için bununla dalga geçmektedir ya da belki de aralarındaki gerilimi hafifletmek için kullanılmıştır.
Sinematografi, kostümler ve prodüksiyon tasarımı desteğiyle Bernstein’in hayatının 40 yılı baş döndürücü ve hassas bir şekilde duygusallaştırılır ve film içinizde bir yerlere dokunur.
Eleştiriler
Film, Leonard Bernstein ve Felicia Montealegre arasındaki ilişkiyi aktarmak için gerek görüntüleri, gerek diyalogları ve gerek oyunculuklarıyla çok iyi bir girişim olsa da ne yazık ki Lenny’i derinlemesine bir müzisyen ve adam olarak tanıyamıyoruz. Cooper, bu fırsatı elden kaçırmış gibi. Sanki detayları düzeltirken ana konu akıp gitmiş gibi.
Gizli bir eşcinsel olması ve sürekli performans verme içgüdüsü barındıran Lenny, bizden biraz uzakta kalır. Dehasının ve giderek artan şöhretinin farkındadır, her zaman bir performans kişiliği üzerindedir. Aslında çok yalnız hissettiğini ve yalnız kalmaktan ödü koptuğunu çok nadir anlarda görürüz. Özellikle Matt Bomer’ın canlandırdığı David ile olan karşılaşmalarında Lenny bir anda gözyaşlarına boğulur ve David’in yüzünde onu anladığını gösteren acı dolu bir ifade vardır.
Ancak film ne yazık ki bu iki eşcinselin daha derinlerine inmez ya da bu durumun Bernstein’in karısıyla olan ilişkisini nasıl etkilediğini irdelemez. Bu nedenle Felicia ve Leonard’ın ilişkisi bir noktada çok yüzeysel kalır. Özellikle filmin son kısmında, Bernstein’in Felicia için gerçek bir sevgiden vazgeçtiği yeterince vurgulanmaz. Onlar birbiriyle olan romantik ilişkileri bitse de asla ayrılamayacak ve asla birbirlerini sevmeyi bırakmayacaktır.
Bunun yanı sıra Bernstein’in erkeklerle yaşadığı ilişkiler de oldukça yüzeysel bırakılmıştır, Leonard Bernstein’in onları duyduğu gerçek sevgi ne yazık ki kamera dışında kalmış. Belki de Cooper bu filmi eşcinsel hikayesine dönüştürmek istemedi fakat bu gerçek, Leonard ve Felicia arasındaki karmaşık ilişkinin en temel ögelerinden biridir. Bu gerçeği dışarda bırakmak ne yazık ki o ilişkiyi de yüzeysel bırakmıştır. Bu karmaşık ilişki keşke biraz daha keşfedilseydi veya üzerine gidilseydi. Fazla incelikle ima edilen noktalar doğru yerlerde vurgulansaydı, bu film 2023’ün en iyi filmi lakabı için ödüllerde önde giden Oppenheimer ile kapışabilirdi.
Ayrıca filmin son kısmının geçtiği yıllar ve Bernstein’in renkli eşcinsel aşk hayatı göz önünde bulundurulunca elden kaçan bir diğer fırsat ise AIDS salgınının lubunya halkını nasıl etkilediğini göstermektir. Bu salgının konuşulmaması ve genel insanlığı etkileme seviyesi yanı sıra birçok eşcinselin bu salgına kayıp gitmesi sebebiyle eşcinsel tarihinin büyük bir kısmının yok olmasının bu topluma bugünkü etkisi büyüktür. Bu bir yana özellikle büyük müzisyenleri kaybettiğimiz bu salgının hiç sözünün açılmaması çok ilginç bir tercih olmuş.
Sonuç
Bu film birçok insanın iddia ettiğinin aksine hiç de Oscar ödüllerine yem atıyor gibi hissettirmez. Çok doğal, karmaşık ve duygusal bir ilişkiyi izleriz. En önemlisi de sanki karşımızda gerçekten Leonard Bernstein ve Felicia Montealegre vardır, sanki onların gerçek hayatı kameraya alınmıştır ve biz onu izlemekteyizdir. Sinematografi, prodüksiyon, kostüm ve makyaj, diyaloglar ve elbette ki unutulmaz müzik sahneleri bu filmin zayıf noktalarını bizlere unutturur. Eğer kalbinize dokunacak gerçek bir aşk hikayesi arıyorsanız bu filme bir şans vermelisiniz.
Bol filmli günler ve iyi seyirler.